Hukukçu Yücetürk, yargıya olan güvensizliği anımsatarak Bolu faciasına dikkat çekti: ‘Savcılığın görevi tarihi’

Hukukçu Bülent Yücetürk, yangın faciasının yargı sürecini değerlendirdi. Soruşturma savcısına “tarihi görev düştüğünü” söyleyen Yücetürk, “cezasız kalınmayacağını göstermesi gerekiyor” dedi.

Hukukçu Bülent Yücetürk, Bolu yangını ve ardından yaşanan gelişmelerle ilgili Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

– Siz uzun yıllar cumhuriyet savcılığı yaptınız, böyle bir felaketin ardından nasıl bir yol izlenir?

Cumhuriyet savcısı, haberi alır almaz delillerin kaybolmaması için olay yeri incelemesi yapmalı. Savcı olay yeri incelemesini emrindeki kolluk görevlileriyle bizzat yapar. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı da suçun işlendiğini öğrendiği andan itibaren görevlendirme yapıyor. Aslında felaketin büyüklüğü bir yana Cumhuriyet Savcılarının tüm hazırlık soruşturmaları bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dikkat çektiği “etkin soruşturma” kuralına riayet etmesi gerektiği bir gerçek. Hele bu kadar çok can kaybının yaşandığı, hukuki/idari ve cezai sorumluluğun kime ait olduğunun kamuoyu önünden tartışıldığı böyle bir olayda bu gereklilik daha da belirgin olarak karşımıza çıkmakta.

‘CEZASIZLIK RİSKİ’

Burada sırf kamuoyunda oluşan haklı öfke ve beklentiyi yumuşatmak adına göstermelik birkaç isim üzerinden soruşturma yürütülmesi ya da siyasi anlamda yetkili ve sorumlu kişilerin korunup kollanmasına ses çıkarılmaması, delillerin toplanmasında özensiz davranılması; yargılama sonucunda ülkemizde maalesef artık olağan bir durum haline getirilen “cezasızlık” sonucunun doğmasına neden olabilir. Özellikle son günlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir takım soruşturmalarda, henüz Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken hepimize öğretilen ceza hukukunun ve evrensel hukukun temel ilkelerinin ihlal edilmesinin tüm toplumda yarattığı “adalete güvensizlik” duygusunun, toplumsal anlamda bir “nefes alamama” haline dönüştüğünü hepimiz görüyoruz. İşte bu nefessiz ortamda, insanlarımızın böylesi büyük bir ihmaller zinciri neticesinde ölmesinin cezasız kalmayacağını göstermesi anlamında Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na tarihi bir görev düşüyor.

– Bilirkişi görevlendirmesini başsavcılık mı yapıyor?

Kamuoyuna yansıyan bilgilerden edindiğimiz kadarıyla bilirkişilere Başsavcılık görev veriyor.

– O zaman Adalet Bakanı neden “korsan metin” dedi?

Çünkü bu raporda sorumluluğun tespiti açısından yapılan nitelendirmede Turizm Bakanlığı, İl Özel İdaresi ve valilik sorumlu tutulurken belediye dışarıda bırakıldı. Hazırlık soruşturması sürecinde uzman kişilerden alınan bir ön raporun “korsan metin” olarak nitelendirilmesi dikkat çekici. Ancak siyasi iktidarın ucu kendisine dokunan bir kusur tespiti söz konusu olduğunda bunu yok sayma eğiliminin olduğunu hepimiz biliyoruz.

– “Korsan” denilen raporda görev alanların el çektirildiği iddiaları oldu. Sizin bilginiz var mı?

Bu teknik anlamda doğru bir bilgi değil. Bilirkişiye görev verilmiş, bilirkişi incelemesini yapmış, bir rapor hazırlamış ve başsavcılığa sunmuş. Artık o rapor başsavcılığın dosyasına girdi. Ön rapor hazırlandıktan sonra, bunu hazırlayan kişilerin görevden el çektirilmesi gibi bir uygulama söz konusu olamaz.

– Geçersiz sayılma ihtimali var mı?

Hayır. Savcı, şüphelinin aleyhine ve lehine olacak tüm delilleri toplamakla yükümlüdür. Delil ayıklama gibi bir yol ve yöntem yoktur. Adalet Bakanı’nın “korsan” dediği bilirkişi raporu şu anda başsavcılığın dosyasında bulunuyor. Rapor dosyaya girdiği için savcılık, bu raporu dikkate alır. Eksik bulabilir, eksik bulduğu raporla ilgili yeni bir görevlendirme yapabilir ki yaptı. Bundan sonra düzenlenecek asıl raporda, ön rapordaki tespitlerin dışında bir takım tespitler yer alır mı bunu şimdiden öngöremeyiz. Ancak alınan raporun geçersiz sayılması söz konusu olamaz.

– Raporu kamuoyu gördü, savcılık neyi eksik bulmuş olabilir?

Bolu Belediyesi ile ilgili bir değerlendirme ve bir kusur atfetmedikleri, o yönde bir inceleme yapmadıkları için eksik bulmuş olabilirler. Ön rapor adı üzerinde olayın bir anlamda fotoğrafını çekmek için bir ilk adımdır. Olay mahallinde oluşabilecek muhtemel değişiklikler gerçekleşmeden ilk haliyle gerekli tespit ve değerlendirmelerin yapılması amaçlanır. Soruşturmanın ilerleyen sürecinde daha ayrıntılı bir rapor tabi ki alınabilir. Burada önemli olan oluşturulan ekibin bağımsız ve tarafsız bir irade ile görevlerinin yapabilmelerinin zeminini hazırlamaktır.

‘ADRESE TESLİM OLMAMALI’

Son günlerde kamuoyuna yansıdığı şekliyle; siyasi iktidarın yargı üzerindeki etkisiyle, bazı soruşturmalarda şüpheliler hakkında tutuklama kararları verilmesi için belirli kişilerden adrese teslim raporlar temin etme eğiliminin bu olayda yer bulmayacağına inanmak istiyorum. Kaldı ki bilirkişi raporunu ben de okudum. Teknik anlamda çok ayrıntılı, yeterli bir rapor olduğu anlaşılıyor.

– Bolu Belediyesi söz konusu raporda yer alabilir miydi?

Bolu Belediyesi’nin durumu teknik değil hukuki bir değerlendirmeyi gerektiriyor. Teknik değerlendirme, oteldeki mevcut durumun tespitiyle ilgili. Dolayısıyla mevcut görevlendirilen bilirkişi heyetinin olay yerinde yapacağı tespitlerin olduğu rapor ile bakanlığın “korsan” diye nitelendirdiği rapor arasında teknik anlamda bir farklılık olmayacaktır. Çünkü oradaki yangının çıkış anı, nasıl yayıldığı, otel müşterilerinin tahliyesinde yeterli önlemlerin olmaması teknik değerlendirmeyi içeriyor. Burada ikinci bilirkişi heyetinin farklı değerlendirme yapması mümkün görünmüyor.

‘HUKUKA AYKIRILIK VAR’

– Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, belediye yetkililerinin gözaltına alınmasıyla ilgili keyfi ve hukuksuz diyor. Hukuksuzluk var mı?

Bolu Belediye Başkan Yardımcısı ve İtfaiye Müdür Vekili kamu görevlisi. Bu nedenle işlemiş oldukları suçlar bakımından haklarında soruşturma açılabilmesi yasa gereği soruşturma izni verilmesine bağlı. Yasa, kamu görevlisi görevi kapsamında bir suç işlediğinde ön inceleme yapılmasını söyler. Ön inceleme yapmaya yetkili makam, bu olayda Bolu Valiliği. Valilik, bu kişiler hakkında soruşturmaya izin verir veya vermez. Karara itiraz hakkı da var. Burada prosedür işletilmeden doğrudan soruşturmaya başlanmış olması hukuka aykırı.

– Net olarak hukuksuz bir durum mu söz konusu?

Belediye başkan yardımcısı ve itfaiye müdür vekiliyle ilgili hukuka aykırı bir soruşturma yürüyor. İkincisi belediye başkan yardımcısının ve itfaiye müdür vekilinin görevi, taksirle ölüme neden olma suçunun unsuru mudur değil midir, illiyet bağı var mıdır yok mudur, onların eylemi taksirle ölüme neden olma suçuna iştirak midir, yoksa görevi ihmal midir?

– Bu saydıklarınızdan hangisi sizce?

– Bu bağ kurulabilir mi?

Onların eylemiyle, yangının çıkması, sonucu ve yasal mevzuatı dikkate aldığımızda illiyet bağı kurulur gibi durmuyor. Bu kişilerle ilgili ölümlerden değil ama idari olarak tespit ettikleri eksikliklere ilişkin bilgiyi asıl görevli ve yetkili idare olan İl Özel İdaresine iletmemekten dolayı ihmal soruşturması ve bundan dolayı bir dava açılabilir. Buna da valiliğin izin vermesi gerek.

– Otelin muhasebe müdürü ifadesinde, belediye başkan yardımcısının “iptal dilekçesi vermeleri” biçiminde yol gösterdiğini söyledi. Bu doğru ise soruşturma nasıl etkilenir?

Bolu Belediyesi’nin aslında bu başvuru yapıldığında öncelikle İl Özel İdaresine başvurulması gerektiğini başvuru sahiplerine bildirmesi ve İl Özel İdaresinden bu konuda bir yazı geldiğinde de gerekli incelemeyi buna dayanarak yapması gerekirdi. Aslında görev ve yetki kapsamının dışındaki bir başvuru üzerine yapılan tespiti yaptıktan sonra bunu valiye bildirme zorunluluğu yasaya göre yok. Ancak “başvuruyu geri çektirme” belediye başkan yardımcısının telkiniyle olmuşsa o zaman bir sorumluluktan, bir görev suçu kapsamından söz edilebilir.

– Belediye ne yapabilirdi?

Bolu Belediyesi’nin şehrinde yaşayan herkesle ilgili sorumluluğu var. Bu durumu tespit etmiş, yetkisi yok ama bunun gereği olarak valiliğe bilgi verebilirdi. Ama ben en çok itfaiye müdür vekiliyle ilgili böyle bir kusur atfedilmesine şaşırıyorum. Denetimi yapıp, raporlaştıran tutukluyken, otelde Aralık 2024’te denetim yaptığı halde gereğini yapmayan müfettişlerle ilgili hiçbir hukuki tasarruf yok. Zaten kamuoyunun da kafasında soru oluşmasına neden olan şey bu çelişkili durum.

‘BAKAN SORUMLULUĞUN KENDİSİNDE OLDUĞU BİLİYOR’

– Hangi bakanlıkların ne sorumlulukları var?

Ana sorumlu Turizm Bakanlığı. 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nda ve Turizm Yatırım, İşletme ve Kurumlarının Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’te açık ve ayrıntılı bir şekilde yazıyor: “Turizm yatırım ve işletmelerin denetimi bakanlık müfettişleri eliyle yapılır”. Yangının çıktığı otel Turizm Bakanlığı’ndan aldığı turizm işletme belgesiyle faaliyette bulunuyor. Otelin bulunduğu yer Turizm Bakanlığı’nca turizm merkezi ilan edilmiş. Mevzuata göre turizm merkezi ilan edilen tesis ve otellerde ve turizm işletme belgeli otel ve tesislerde idari açıdan denetim yetkisi ve görevi Turizm Bakanlığı’na ait. Bakan farkında, aslında sorumluluğun kendisinde olduğunu biliyor.

– Biliyorsa neden gereğini yapmıyor?

‘BAKANLIK SORUŞTURMA BAŞLATMALIYDI’

Tüm bu açıklamalar ışığında 2024 yılında Turizm Bakanlığı’nca denetlendiğini açıklamalardan anladığımız oteldeki yangın önlemlerinin yetersiz olduğunun tespiti üzerine, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı belgesinin zorunlu alt belge niteliğindeki yangına uygunluk belgesinin yeniden alınması için otel hakkında işlem yapılmalıydı. Turizm Bakanı’nın tümüyle kendi görev ve yetki alanındaki bir konuda sorumluluktan kurtulmak için tabi olduğu mevzuata aykırı açıklamalar yerine, oteli denetleyen ve eksik hususlara karşın işlem yapmayan denetim elemanları hakkında idari soruşturma başlatması ve bunun yanı sıra bu bilgileri Savcılık ve kamuoyu ile paylaşması gerekirdi.

‘HUKUKİ DEĞİL SİYASİ TAVIR’

– İlk günden beri faciayla ilgili iktidar ve muhalefet tartışmasını izliyoruz, bunun önüne nasıl geçilebilirdi?

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yöneticilerin görevlerinde gereken özeni göstermemeleri nedeniyle bir can veya mal kaybı gerçekleştiğinde yargılama süreçlerinden önce yöneticilerin sorumluluk bilinciyle görevlerinden istifa ettiklerini görüyoruz. Bu maalesef bizim ülkemizde hiç örneği olmayan bir durum. Siyasi iktidar herhangi bir olumsuzluk meydana geldiğinde asla sorumluluk kabul etmeyen bir tavır içerisinde. Son yerel seçimlerde bir çok belediyeyi kaybettikten sonra da muhalefet partilerinin başında bulunduğu belediyelere karşı olumsuz ve hukuksuz bir çok uygulamaya da şahit oluyoruz. 2002 yılından bu yana ülkeyi AKP yönetiyor. Turizm Bakanı da siyasi iktidarın bir parçası. Bu olayın asıl sorumlularının, yangına uygunluk belgesinin gereklerini maliyetli olduğu gerekçesiyle yerine getirmekten kaçınan otel yetkilileri ile yangına uygunluk durumunu denetlemeyen Turizm Bakanlığı’nda olduğunun altını net bir biçimde çizmek gerekiyor. Olayı Bolu Belediyesi’nin görev ve yetki alanındaymış gibi göstermeye çalışmak hukuki değil, siyasi bir tavırdır.

Bolu Belediyesinde AKP’li bir yönetim olsaydı şu anda konunun bu boyutunun çok da tartışma konusu yapılmayacağı kanaatindeyim. Hukuki ve siyasi sorumluluk bilinci yerleşmediği sürece, siyasi iktidar halka hesap vermek zorunda olduğu bilinciyle hareket etmeyi kabullenmediği sürece bu tartışmaları çok yaşarız.

– Otel sahibi ifadesinde aralık ayında bakanlığın denetim yaptığını ve yangınla ilgili eksiklik tespit edilmediğini söyledi. Bu nasıl olabilir?

Öyle anlaşılıyor ki, oteli gelip denetleyen bakanlık denetim elemanları, sadece iş yeri açma ve çalışma ruhsatının olup olmadığına baktılar. Yangına uygunluk raporu var mı yok mu diye bir araştırma yapmadılar.

– Bakanlık denetiminde yangına uygunluk belgesine bakma zorunluluğu var mı?

Bir otele iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilebilmesi için, o ruhsatın alt belgesi olan yangın yeterlik raporunun da olması zorunlu. 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu madde 34/1-e; turizm işletme belgelerine ilişkin olarak diğer kurum ve kuruluşlardan alınan belgelerin (yangına uygunluk belgesi gibi) geçerliliğini yitirmesi halinde, turizm işletme belgesinin bakanlıkça iptal edilmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla bakanlık denetim elemanları, denetim sırasında sadece ruhsata değil ruhsatın alt belgesinin geçerliliğini denetlemekle yükümlü. Bakanlık denetim elemanlarının yangın önlemlerinin yeterli olup olmadığı noktasında bir denetim yapmadıkları anlaşılıyor. Hiçbir eksiklik tespit etmemişler ve çekip gitmişler. Bakanlık, uygun ve doğru bir denetleme yapsaydı kişinin işletme belgesini iptal edip oteli mühürlerdi, bu felaket hiç yaşanmazdı.

‘AKILDAKİ SORU: BAKAN GÖZ MÜ YUMDU?’

– Turizm Bakanı aynı zamanda turizmde ticari faaliyetleri olan bir kişi. Meydana gelen felakette bu bağın etkisi nedir?

Yasal olarak buna engel yok ama etik olarak doğru değil. Turizm Bakanı, bakan olduktan sonra işlerini bırakmalıydı. Hem bakan olup hem de şirketleri eliyle ticari faaliyete devam ettiğinde insanın aklına şu geliyor: Acaba bakan böyle bir otelin çalışmasına bunları bildiği halde göz mü yumdu? Turizm bakanının turizm faaliyetinde etkin rol oynadığı, bir turizm acentasının sahibi olarak denetlemekle görevli olduğu turizm işletmeleriyle ekonomik bir ilişki içerisinde olduğu bir durumda bu denetimlerin ne kadar sağlıklı yapılabileceği tartışmalı. Yapılan denetleme bile bu durumda kuşkulu bir hal almıştır.

– Bizim başımıza neden sürekli böyle felaketler geliyor, eksik/kusurlu iş yapmaktan neden vazgeçilmiyor?

Türkiye’de kamu görevlileriyle ilgili cezasızlık gerçeği var. Çorlu tren faciasının oluşmasında kamu görevlilerinin büyük sorumluluğu vardı. Ama ceza bir makiniste kesildi. Bu ve benzer olaylar bu tür felaketlerin kapısını aralıyor.

– “Ceza” felaketleri önlemede caydırıcı olur mu?

Taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmanın cezası iki yıldan 15 yıla kadar hapis gerektiriyor. Bu “bilinçli taksir” olursa yarı oranda arttırılıyor. Bizim yasa ve uygulama bu tür olayları “taksirle adam öldürme” veya “bilinçli taksirle ölüme neden olma”olarak değerlendiriyor. Bununla ilgili en büyük tartışma Soma faciasından sonra yaşandı ve yargı bunu “olası kastla adam öldürme” olarak değerlendirdi. Yargıtay, bu kararı onadı. Yargıtay Başsavcılığı itiraz etti. O dönemde Yargıtay’daki dairede üye yapısında bir değişiklik oldu ve yeni karar “bilinçli taksir” olarak çıktı.

– Burada fark nedir?

Temel fark şu: Eğer “olası kastla adam öldürme”den sorumlu olursanız, her bir ölen, yaralanan için ayrı ceza alırsınız. Ama “taksirle ölüme neden olma”dan ceza alırsanız, iki kişinin ölümüyle, beş yüz kişinin ölümü arasında fark olmaz.

– Bolu faciasında soruşturma nasıl yürüyor?

“Bilinçli taksirle ölüme neden olma” üzerinde yürüyor. Burada da aynı tartışma olacak.

– Sizce hangisi olmalı?

“Olası kast” eyleminde, yaptığınız eylemle sonucu öngörüyorsunuz ve kayıtsız kalıyorsunuz. “Bilinçli taksir”de eylemi yapıyorsunuz ama sonucu öngörmüyorsunuz. Aralarındaki temel fark bu.

Hukuk tekniği açısından soru şu: Bu oteli bu şekilde işletenler bir yangın çıkacağını ve yangın sonucunda bu felaket olabileceğini öngörüyorlar mıydı, öngörmüyorlar mıydı?

– Bu nasıl bilinebilir?

Bunu bilemeyiz. Kim bilecek bunu… Dolayısıyla Türkiye’de “cinayet” düzeyine varan bu tür eylemlerle ilgili başka bir düzenleme yapılmalı. O nedenle “bilinçli taksir” veya “taksir” sonucunda meydana gelen ölümlü olaylarda olayın vahameti, kusur oranı ne kadar kişinin olayda mağdur olduğu dikkate alınarak, toplum vicdanında kabul görecek yeni bir düzenlemeyle yeni cezaların getirilmesi gerekiyor.

– “Eksiklikler vardı, biliniyordu ve önlem alınmadı ama sonucun bu kadar vahim olacağı öngörülemezdi” denebilecek bir düzenlemeden mi söz ediyoruz?

Evet. Yasa koyucunun yeni bir düzenleme yapması lazım. Yani 301 kişinin öldüğü, 78 kişinin öldüğü ve bir trafik kazasında bir kişinin ölüp bir kişinin yaralandığı olayların aynı potada değerlendirilmemesi gerek. Ancak somut olaya baktığımızda son günlerde bazı otel çalışanlarının basına da yansıyan açıklamalarına göre otel sahiplerinin yangını daha erken saatlerde haber aldıkları halde müşterilere duyurulmaması ve personelin yangını söndürmesi için talimat vererek otelden kendi yakınlarını alarak ayrıldıkları yönündeki iddia eğer gerçekse “olası kasıt”la sorumluluk kaçınılmaz hale gelir.

PORTRE

1970’te Malatya’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1991’de mezun oldu. Kamu Hukuku dalında yüksek lisans yaptı. 1993’te Ankara hakim adayı olarak mesleğe başladı. Sırasıyla, Sivas Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Çermik Hakimliği, Aksaray Gülağaç Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Haymana Cumhuriyet Savcılığı, Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu. 2018’de CHP’den milletvekili aday adayı olmak için görevinden istifa etti. Ankara Barosu Ceza Enstitüsü Başkanlığı, Yargıçlar Sendikası Başkan Yardımcılığı, YARSAV Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Yücetürk halen avukatlık yapıyor.